Kayıtlar

Öykümüz

Resim
Denizden esen ılık bir yel perdeyi havalandırıyor, yaz sıcağına karşı insancıkların dimağında bir harbe giriyordu. İçeride bulunan 3 kişi ise kâh donuk , kâh şüpheci bakışlarla ; suskun fakat birbirlerine küfürler savururcasına birbirlerini süzüyordu. Güneş yavaş yavaş kaybolurken içerdekileri son bir hamleyle yakmak istercesine yolluyordu sıcağını evin içine. Aslında şu anda içeride birbirini süzen bu üç kişi akrabaydı. Peki ne olmuştu? Neden düşman gibiydiler? İçlerinden birisi ; hafif tıknaz , yer yer terden sararmış beyaz çizgili gömleği , ayağından pek çıkarmadığı şalvarı ve başında bir takkesi , Yahudi hahamlarını andıran iki karışlık sakalı ve  kırış kırış olmuş yüzü ile Seyfullah Efendi idi. Seyfullah Efendi 60-65 yaşlarında mutaassıp biriydi. Seyfullah Efendi’nin tam karşısında oturan kişi ise; 40’lı yaşlarda kısa kır saçlı , gayet modern giyimli,  tıraşlı fakat bir o kadar da ekşi suratlı , Seyfullah Efendi’nin kız kardeşi Nebile hanımın eşi Haldun bey. Haldun bey ta...

Türkçülük Üzerine

      Türk milliyetçiliği yani Türkçülük siyasi partilerin ve partizanların idrak edebileceği bir şey değildir. Onlara göre sonunda rant olmayan iş saçma ve anlamsızdır. Onlar için Türkçülük de istismar edebileceklerini sandıkları şeylerden biridir.         Dikkat edin; bazen “benim kürt kardeşlerim, ermeni kardeşlerim, arap kardeşlerim” söylemlerini kullanırlar. Fakat  bu sözüm ona Türk milliyetçisi partiler , az evvel ifade ettiğim hitapları kullandıkları gibi , günü gelince 3 Mayıs’ı da anmayı ihmal etmezler. Peki nasıl bahsederler 3 Mayıs’tan? Şöyle ki “milliyetçiler günü” yahut “milliyetçilik günü” olarak. Haklarını yemeyelim;  bazıları da 3 Mayıs Türkçülük günü der. Şimdi bu partilerin partizanlarına , yani o siyaset çirkefindeki kirli zihinlere soruyorum ; hangi milletin milliyetçiliği? 3 Mayıs dünya milliyetçiler günü mü? Ha bir de Türkçülük günü diyenler var. Onlara da sormak lazım: Yılın geri kalan 364 gününde hangi bayraklara ...

3 Mayıs Ruhu

    Mert insana ait bir takım özellikler vardır. Mert insan dik yaşar, dik öldür.... Peki ya dik yaşamak nedir?      Dik  yaşamak evvela ilmi siyaset denen korkaklığın edebiyatını bilmemektir. Hani “her doğru her yerde söylenmez” diye bir söz dizisi var ya ; işte dik durmak “her doğruyu her yerde” haykırma eylemidir! Bundan başka mert insan eyyamcı da değildir. Onun “yağmur nerede tarla orada” mukabilinde bir tavrı olmaz. Makam mevki hırsı yoktur. Kimsenin şakşağına  da ihtiyaç duymaz. Hiçbir yabancı ve Türk ulusuna düşman fikrin sempatisini de taşımaz bünyesinde. Onun geçmişi çöplük değildir! Çünkü akıl ile hareket ettiğinden pişman olacağı işi zaten yapmaz. Öyle ki ölümünün ardından sorulduğu zaman; “ o musalla taşı musalla taşı olalı böyle Er görmedi” denir.      Evet mert insandan bahsediyoruz. Hele de Türkiye şartlarında mert insandan bahsediyorsak, o muhakkak Türkçüdür. Görüp göreceğimiz en mert insanların başında ise ; son Başbuğ ...

Çocuk

      Kimi yörelerde yonca adı ile bilinen bizim buralarda da asma denilen bitkiyi duymuşsunuzdur. Belki adını değil ama meyvesini biliyorsunuz : Üzüm ...        Bağları olduğu gibi evlerin önünde de yetiştirilen bir bitkidir. Özellikle Barak Türkmenlerinin yaşadığı ; Hatay , Gaziantep , Kilis , Adana , Mersin gibi şehirlerde bu bitki için hayma denilen iskeleler yapılır.  Bu iskeleler ağaçtan yapıldığı gibi demirden de yapılır. Ekilen küçük asma bitkisi uzun yıllar, boyuna budanır. Aynı zamanda hayma dediğimiz iskeleye tırmanacak seviyeye gelene kadar dik durmasını sağlamak gerekir.  Bu sebeple ya iskelenin dik duran bir ayağına ya da köküne yakın bir şekilde dikilecek dik bir çubuğa bağlanarak büyütülmeye çalışılır. Ağaç yaş iken eğilir misalindeki gibi ona da dik durması çiftçi tarafından çok küçük yaşlarda öğretilir . Bu dik duruş yıllar yıllar sonra ona büyük bir gölge , serin tatlı meyveler ve tazecik yapraklar kazandırır. Tıpkı bunun g...

ORTADA KUYU VAR

Çocukluktan hatırımda kalan bir oyundan bahsedeyim... Bazı yerlerde dokuz taş da deniyor bu oyuna. Belki şimdi hatırlamadığım isim veya isimleri de olabilir. Oyun şöyle oynanıyor: Dokuz kadar taş üst üste dizilir. Her oyuncunun atış sırası belirlenir. Atış yapacak kişi gerekli mesafede bekler diğer oyuncular bir koridor oluşturur. Atış ya bir başka taş ile yahut plastik bir top ile yapılır. Taşlardan kuleyi deviren kazanır. Bir oyuncu atış yaparken diğerleri “dikkatini” dağıtmak için bir tekerleme söylerler hep bir ağızdan: “Ortada kuyu var , yandan geç.”    Malum 10Nisan da yani dün gece sokağa çıkma yasağı ilân edildi. Biz bir şey dediğimiz zaman “size de yaranılmıyor” deniliyor. Kimseye hakaret , küfür etmişliğimizde yok halbuki. Sadece bir takım sorular sorduk. Bu yazı vesilesi ile bu soruları biraz daha arttırmak istiyorum. 19.03.2020 tarihi itibariyle vaka sayıları hızla artmış. Bir başka husus , yakın tarih olmasından dolay bahse değer buluyorum : 6 , 7 , 8 Nisan tarihl...

Gençlik

Ömrü feda et  kutlu yola: Ülküsüzlük ,hayvanda ola! Ey Türk! Çıksın yolun Turan’a!  Kopsun kıyamet, yak gençliği! Aç olanı doyurmak için, Üryanı hep  donatmak için , Budununu yükseltmek için; Yıkılsın acun ,yak gençliği! Senden olanı bil kardeşin! Dünya çadır Türklük güneşin! Türk! Senin olamaz  bir eşin; Bitsin yağılar ,yak gençliği! Türk için her şeyi hiç sayıp: Ömrün olsun bu yolda kayıp! Dünü her daim hatırlayıp! Yarının için , yak gençliği!

Ektoparizitler

Bu yazıda  hemen  her alanda karşılaştığımız ektoparazitlerden bir kaçına değinmek istiyorum. Onlardan birisi “kene”... Örümceğimsiler sınıfının , akarlar alt sınıfından , eklem bacaklı monotipik takımı ve onun üst ailesinden olan keneler ; zorunlu kan emici , ektoparazitlerdendir.  Bacaklarının uçlarında çengeller ve vantuzlar vardır. Deriye rahatça yapışarak hortumlarıyla kan emerler. Ön ayaklarının uçları dokunma ve koku alma için özelleşmiştir. İnsan ve hayvan hastalıklarının taşınmasında rol oynayan en önemli vektörlerdendir. Birçok ; bakteri , riketsiya , spiroket , virüs , parazit , mantar , protozoa  ve solucan kökenli hastalığa sebep olur. Ek olarak ; toksikozlar ,  felçler ve alerjik reaksiyonlara da yol açar.     Peki bu canlı nasıl ve ne zaman kanını emdiği konağı terk eder? Yeterince kan ile şiştiği zaman çengelini çıkarır ve kaçarcasına kendini vücuttan atarak uzaklaşır... Çok mu yavşakca ? Yavşak demişken ; yavşağın erişmiş hali ola...