Öykümüz

Denizden esen ılık bir yel perdeyi havalandırıyor, yaz sıcağına karşı insancıkların dimağında bir harbe giriyordu. İçeride bulunan 3 kişi ise kâh donuk , kâh şüpheci bakışlarla ; suskun fakat birbirlerine küfürler savururcasına birbirlerini süzüyordu. Güneş yavaş yavaş kaybolurken içerdekileri son bir hamleyle yakmak istercesine yolluyordu sıcağını evin içine. Aslında şu anda içeride birbirini süzen bu üç kişi akrabaydı. Peki ne olmuştu? Neden düşman gibiydiler? İçlerinden birisi ; hafif tıknaz , yer yer terden sararmış beyaz çizgili gömleği , ayağından pek çıkarmadığı şalvarı ve başında bir takkesi , Yahudi hahamlarını andıran iki karışlık sakalı ve kırış kırış olmuş yüzü ile Seyfullah Efendi idi. Seyfullah Efendi 60-65 yaşlarında mutaassıp biriydi. Seyfullah Efendi’nin tam karşısında oturan kişi ise; 40’lı yaşlarda kısa kır saçlı , gayet modern giyimli, tıraşlı fakat bir o kadar da ekşi suratlı , Seyfullah Efendi’nin kız kardeşi Nebile hanımın eşi Haldun bey. Haldun bey ta...